Wednesday, May 23, 2012

Türk'ün Kapitalizmle İmtihanı

Bugünkü yazım kişisel bir gözlemle ilgili. Daha birkaç sene öncesine kadar daha yavaş seyreden günlük hayatımızın, bugün neredeyse New York sokaklarındakilerle boy ölçüşmesiyle.

Dün gün içinde Nişantaşı'na ablamın düğünü için elbise bakmaya çıktım. Tabii sık sık dışarı çıkıyorum ama dün Türk insanının hayatının Starbucks kültürüne  adapte olduğunu resmen farkettim. Biz Türkler daha çok çekirdek çıtlatma kültüründendik eskiden. Yanımızdaki insana, ''Al da zaman geçsin biraz.'' diye ayçiçeği çekirdeği paketimizi uzatır bizimle çıtlatmasını önerirdik. Ama şimdi tekli sıralar halinde 'double espresso non-fat latte'lerimizi ısmarlıyoruz, sırada beklerken sinirleniyoruz. Kahveleri hazırlayan ve siparişimizi alan kişilerin bunları 'bir an önce' yapmasını istiyoruz; yoksa işimize geç kalacağımızdan huzursuzlanıyoruz.

Ülkeler, ırklar değişse de, günlük hayatı yöneten markalar değişmiyor.

Sonunda karar verip elbisemi satın alırken satış görevlisi hanım bir an önce bilgilerimi alıp, faturamı kesip, yukarıda onun yardımını bekleyen müşterilere bakmak istiyor. Yukarıdaki her kişi mağaza için  daha fazla kar getirebilir, ve onun da mağaza içinde yükselmesine bir adım yaklaştırabilir. Bir kişiyi ikna edebildin mi almaya, ondan sonra sıra diğerlerinde. Zamanında annem bir mağazaya girdi mi 3 saat çıkmazdı. Alışveriş tutkusundan değil. Koltukta oturur, çayını içer, satış görevlisiyle muhabbet eder, bir o bedeni bir bu bedeni dener, öyle zaman geçirirdi. Tabii ben yanında bunalırdım çoğunlukla, ama annem pahalı birşey alacaksa kararını mağazanın içinde düşüne düşüne, tarta tarta verebilirdi. Bugün ise mağazalarda size birşey satmak için ağzınızın içine bakan, sizi her türlü yolla ikna etmeye çalışan ve bu sabırsızlığını dile getirmese de hal ve tavrıyla size yansıtan satış görevlileri var. Ben elbisemi satın alırken yanımda son derece şık bir hanım 4 parça bluza 2 milyar para ödediği alışverişini ister istemez kredi kartında ikiye böldürdü. Kasadaki hanım, ''Taksit ister misiniz?'' diye sorduğunda umursamaz bir tavırla ''Zaten ikiye bölmüyor musunuz? Neyse, tamam.'' diye büyük ihtimalle üretim masrafı ödediği ücretin %1'i olan ve hayatında en fazla 5 kez giyeceği kıyafetleri alıp çıktı.

Ama Türk'ün kapitalizmle imtihanında tabii Türklere mahsus engeller de var. Bir yandan herşey hızlanırken, bir yandan trafik ''Hayır, zamanında yetişemezsin istediğin yere'' diye inat ediyor. Tabii, emekçi sınıfı işlerine vaktinde ulaştıracak imkanlar Metro ve Metrobüs ağıyla sunuluyor. Ama yine de, özellikle İstanbul'da günlük hayata bir belirsizlik hakim. Bir bakıyorsun bir gün Metrobüsler bozulup yolda kalabiliyor, bir bakıyorsun öteki gün köprünün çivileri yerinden çıkıp saatlerce trafiğin kitlenmesine sebep oluyor. ''Aman dünyanın çivisi çıkacağına, köprünün çivileri çıksın.'' diyorsanız, siz de bu sadece para kazanma odaklı gidişin insanların hayatından birşeyler kaybettirdiğinin farkındasınızdır. Haftasonları kırlar ve şehirden uzak yerler yerine alışveriş merkezleri tıklım tıklım doluyorsa, insanlar bu sabah kalk-işe git-yemek ye-uyu döngüsünü artık yadırgamamaya başlıyorsa, patronumuzun, müşterimizin memnuniyeti ailemiz ve arkadaşlarımızınkinin önüne geçiyorsa birşeyler yanlış gidiyor demektir. Bu döngünün bir parçası olmamak için farkındalığa sahip olmak ve dini kuralları hayatımızın bir parçası yapmak birer çözüm. Günün sonunda televizyon karşısında beyin eriteceğimize bir kitaptan 10 sayfa okumak bile günlük hayatımıza renk katabilecek birşey. Unutmamak gerek ki, insanın sağlığına en çok zarar veren faktörlerden biri bu bitmez koşturmaca. Bugün psikologlar yüksek stresin ve endişenin, düzenli sigara içmekten veya yüksek kolesterolden bile zararlı olduğunu söylüyorlar. Türkler aslında bu sorunun teşhisini yüzyıllar önce yapmış ve güzel bir atasözüyle özetlemiş: ''Ağacı kurt, insanı dert bitirir.''

Tabii ki hepimiz bu koşturmacanın içindeyiz. İstesek de istemesek de, sabah kalkıp okula veya işe gitmek zorundayız. İşimizde gücümüzde verimli olmak için belki sabah kahvemizi de Starbucks'tan içeceğiz, ama önemli olan o çekirdek çıtlattığımız ve güzel havanın, güneşin ve doğanın sessizce keyfine vardığımız ve hayatımızı gözden geçirdiğimiz günleri de unutmamak ve ihmal etmemek...

6 comments:

  1. Tesekkurler, cok guzel bir yazi olmus tek solukta okudum. Kapitalizm ve Turk insani konusunda biraz daha ornek olsa tadindan yenmezdi..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Özgür Bey çok teşekkürler güzel yorumunuz için. Aslında daha örnekler vardı aklımda ama birçok kişi blog yazılarını kısa tutmam konusunda beni uyardı. Ben de biraz kısalttım. Belki başka yazılara malzeme olur o düşünceler :)

      Delete
  2. Çok beğendim . elinize sağlık.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çok teşekkür ederim. Daha da güzel yazılarla karşınıza çıkmak istiyoruz :)

      Delete
  3. 'Dini kuralları hayatımızın bir parçası yapmak birer çözüm.' Dini kurallar olmadan da hayatımızı mutlu şekilde devam ettirebiliriz. Bunu bildiğinizi biliyorum ama bunun yerine başka şekilde ifade edebilirdiniz diye düşünerek fikrimi beyan etmek istedim. Faydalı paylaşımınız için teşekkürler keyifli günler..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Fatih Bey haklısınız, bunlar genel geçer kurallar değil. Kimimiz için dini kurallara bağlılık, kimimiz içinse hayatımızı yönlendiren prensipler hayatta tutunmamızı sağlıyor. Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim.

      Delete

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

paylaşın :)

Get widget