Thursday, May 31, 2012

Sheryl Sandberg Harvard Business School'un Mezuniyetinde Konuşma Yaptı

Sheryl Sandberg Harvard Business School'dan 1995'te mezun oldu.
Facebook'un Chief Operating Officer'ı (COO), Sheryl Sandberg, kendisin de mezun olduğu Harvard Business School'un bu seneki mezuniyet töreninde bir konuşma yaptı. Kendi kariyer geçmişinden ve kadınların yöneticilik pozisyonlarında karşılaştığı sorunlardan bahseden Sandberg, gerçekçi ve esprili konuşmasıyla öğrencilere yol gösterdi.

Bugün Silikon Vadisi milyarderleri arasında gösterilen Sandberg, daha önce Google'da da yöneticilik yaptı. Konuşmasında Google'ın henüz sistematik bir yapılandırmaya geçmeden kendisinin yöneticilik pozisyonuna getirilmesini öncesinde tedirginlikle karşıladığını, ancak CEO Eric Schmidt'in, ''Sen şu anda çok büyüyecek bir şirkete giriyorsun, bu füzeyi kaçırma.'' demesiyle kafasındaki kariyer konseptini değiştiren Sandberg, öğrencilere şu öğüdü verdi: ''Geleneksel olarak merdiven gibi basamak basamak çıkılan kariyer fikri artık değişmeli, artık bir çok füze var, füzeleri kaçırmayın.'' dedi.

Sandberg aynı zamanda Harvard Business School'da yaşadıklarından da örnek verdi. ''O senelerde 90 kişinin aynı anda Internet'te birbiriyle iletişim kurması imkansız gibi birşeydi. Biz bunu Harvard'ın işletme okulunda online ders platformu yaratmaya çalıştığımızda yaşadık... Bugün ise milyonlarca insan aynı anda fikir belirtebiliyor. İletişim büyük bir hız kazandı. Facebook, twitter veya bir cep telefonunuz varsa herhangi bir konuda fikir belirtebilirsiniz.'' Sandberg bu iletişim kolaylığının hiyerarşik yapıları zayıflattığını da söyledi. Ancak Sandberg halen yeni çağ şirketlerinde hiyerarşik yapının daha az da olsa olduğunu ve bunu kırmanın yöneticilerin bir sorumluluğu olduğunu belirtti.

Sandberg konuşmasında iletişim çağının insan hayatına etkilerinden de bahsetti.
İki çocuğu olan Sandberg, kadınların şirketlerde en yüksek pozisyonlara gelememesini bir problem olarak altını çiziyor. Geçtiğimiz aylarda çocuklarıyla yemek yemek için işten 5'te çıkmasının büyük haber olmasını şaşkınlıkla karşılayan Sandberg şunu belirtti: ''Bu demektir ki kadınların yöneticilik pozisyonlarında olması halen alışık olmadığımız birşey. Bu yönde sadece sözler verilmemeli, kadınlar gerçekten de daha öne geçebilmeli.''

Sheryl Sandberg'ün 1995'te mezun olduğu Harvard İşletme Okulu, US News'un sıralamasında en üst sırayı Stanford'ın İşletme Okulu ile paylaşıyor. Harvard İşletme Okulu'nun ünlü mezunları arasında, şu anda Amerika'daki başkanlık yarışında Obama'nın rakibi olan Mitt Romney, ve bu sene mezun olan eski top-model ve Bankable Productions'ın sahibi Tyra Banks bulunuyor.

Wednesday, May 23, 2012

Türk'ün Kapitalizmle İmtihanı

Bugünkü yazım kişisel bir gözlemle ilgili. Daha birkaç sene öncesine kadar daha yavaş seyreden günlük hayatımızın, bugün neredeyse New York sokaklarındakilerle boy ölçüşmesiyle.

Dün gün içinde Nişantaşı'na ablamın düğünü için elbise bakmaya çıktım. Tabii sık sık dışarı çıkıyorum ama dün Türk insanının hayatının Starbucks kültürüne  adapte olduğunu resmen farkettim. Biz Türkler daha çok çekirdek çıtlatma kültüründendik eskiden. Yanımızdaki insana, ''Al da zaman geçsin biraz.'' diye ayçiçeği çekirdeği paketimizi uzatır bizimle çıtlatmasını önerirdik. Ama şimdi tekli sıralar halinde 'double espresso non-fat latte'lerimizi ısmarlıyoruz, sırada beklerken sinirleniyoruz. Kahveleri hazırlayan ve siparişimizi alan kişilerin bunları 'bir an önce' yapmasını istiyoruz; yoksa işimize geç kalacağımızdan huzursuzlanıyoruz.

Ülkeler, ırklar değişse de, günlük hayatı yöneten markalar değişmiyor.

Sonunda karar verip elbisemi satın alırken satış görevlisi hanım bir an önce bilgilerimi alıp, faturamı kesip, yukarıda onun yardımını bekleyen müşterilere bakmak istiyor. Yukarıdaki her kişi mağaza için  daha fazla kar getirebilir, ve onun da mağaza içinde yükselmesine bir adım yaklaştırabilir. Bir kişiyi ikna edebildin mi almaya, ondan sonra sıra diğerlerinde. Zamanında annem bir mağazaya girdi mi 3 saat çıkmazdı. Alışveriş tutkusundan değil. Koltukta oturur, çayını içer, satış görevlisiyle muhabbet eder, bir o bedeni bir bu bedeni dener, öyle zaman geçirirdi. Tabii ben yanında bunalırdım çoğunlukla, ama annem pahalı birşey alacaksa kararını mağazanın içinde düşüne düşüne, tarta tarta verebilirdi. Bugün ise mağazalarda size birşey satmak için ağzınızın içine bakan, sizi her türlü yolla ikna etmeye çalışan ve bu sabırsızlığını dile getirmese de hal ve tavrıyla size yansıtan satış görevlileri var. Ben elbisemi satın alırken yanımda son derece şık bir hanım 4 parça bluza 2 milyar para ödediği alışverişini ister istemez kredi kartında ikiye böldürdü. Kasadaki hanım, ''Taksit ister misiniz?'' diye sorduğunda umursamaz bir tavırla ''Zaten ikiye bölmüyor musunuz? Neyse, tamam.'' diye büyük ihtimalle üretim masrafı ödediği ücretin %1'i olan ve hayatında en fazla 5 kez giyeceği kıyafetleri alıp çıktı.

Ama Türk'ün kapitalizmle imtihanında tabii Türklere mahsus engeller de var. Bir yandan herşey hızlanırken, bir yandan trafik ''Hayır, zamanında yetişemezsin istediğin yere'' diye inat ediyor. Tabii, emekçi sınıfı işlerine vaktinde ulaştıracak imkanlar Metro ve Metrobüs ağıyla sunuluyor. Ama yine de, özellikle İstanbul'da günlük hayata bir belirsizlik hakim. Bir bakıyorsun bir gün Metrobüsler bozulup yolda kalabiliyor, bir bakıyorsun öteki gün köprünün çivileri yerinden çıkıp saatlerce trafiğin kitlenmesine sebep oluyor. ''Aman dünyanın çivisi çıkacağına, köprünün çivileri çıksın.'' diyorsanız, siz de bu sadece para kazanma odaklı gidişin insanların hayatından birşeyler kaybettirdiğinin farkındasınızdır. Haftasonları kırlar ve şehirden uzak yerler yerine alışveriş merkezleri tıklım tıklım doluyorsa, insanlar bu sabah kalk-işe git-yemek ye-uyu döngüsünü artık yadırgamamaya başlıyorsa, patronumuzun, müşterimizin memnuniyeti ailemiz ve arkadaşlarımızınkinin önüne geçiyorsa birşeyler yanlış gidiyor demektir. Bu döngünün bir parçası olmamak için farkındalığa sahip olmak ve dini kuralları hayatımızın bir parçası yapmak birer çözüm. Günün sonunda televizyon karşısında beyin eriteceğimize bir kitaptan 10 sayfa okumak bile günlük hayatımıza renk katabilecek birşey. Unutmamak gerek ki, insanın sağlığına en çok zarar veren faktörlerden biri bu bitmez koşturmaca. Bugün psikologlar yüksek stresin ve endişenin, düzenli sigara içmekten veya yüksek kolesterolden bile zararlı olduğunu söylüyorlar. Türkler aslında bu sorunun teşhisini yüzyıllar önce yapmış ve güzel bir atasözüyle özetlemiş: ''Ağacı kurt, insanı dert bitirir.''

Tabii ki hepimiz bu koşturmacanın içindeyiz. İstesek de istemesek de, sabah kalkıp okula veya işe gitmek zorundayız. İşimizde gücümüzde verimli olmak için belki sabah kahvemizi de Starbucks'tan içeceğiz, ama önemli olan o çekirdek çıtlattığımız ve güzel havanın, güneşin ve doğanın sessizce keyfine vardığımız ve hayatımızı gözden geçirdiğimiz günleri de unutmamak ve ihmal etmemek...

Amerika'nın En Pahalı Üniversiteleri

US News and World Report Ocak ayının başında 2011 senesinin Amerika'da en pahalı lisans programlarını sunan özel üniversitelerini sıraladı. Listenin başını çoğumuzun tahmin edeceği gibi Harvard, Yale, Princeton gibi üniversiteler çekmiyor. Hatta onlar ilk 10'da bile değiller. Ancak listenin birincisi tanıdık bir okul, New York'taki Columbia Üniversitesi. Columbia'yı gene New York eyaletindeki bir temel bilimler koleji olan Vassar Üniversitesi takip ediyor. 

Peki bu okullardan çıkan öğrenciler kredi batağında oluyor mu? US News and World Report'un araştırmasına göre hayır. Bu da bu okullara yüksek ücretleri karşılayabilen ailelerin çocuklarının gittiğini gösteriyor.

Dikkat çekilmesi gereken bir nokta bu rakamların sadece eğitim (tuition) parasını kapsadığı, yani yurt, kitap ve sağlık sigortası masraflarını karşılamadığı. Bunlar eklenince senelik ücret $60,000 a kadar varıyor. Amerika'da özel üniversiteler dışında, daha düşük ücretli eyalet üniversiteleri de var. Ancak eyalet üniversitelerinin çoğu son yıllarda düşük eğitim ücretlerini sadece Amerikalı öğrencilere uygulamaya başladı. Yurtdışından gelen öğrenciler ise Amerikalı öğrencilerden $10,000-$15,000 daha yüksek eğitim ücreti ödemek zorunda.

US News and World Report'un hazırladığı Amerika'nın en pahalı özel üniversiteleri listesine bir göz atalım:

1. Columbia Üniversitesi (NY) $45,290, US News Sıralaması: 4



















2. Vassar Koleji (NY) $44,705, US News Sıralaması: 14

















3. Trinity Koleji (CT) $44,070, US News Sıralaması: 37


















4. St. John's Koleji (MD) $44,045, US News Sıralaması: 139

5. Connecticut Koleji (CT) $43,990, US News Sıralaması: 37
 6. Bucknell Üniversitesi (PA) $43,866, US News Sıralaması: 29
7. Bard Koleji, Simon's Rock (MA) $43,840, US News Sıralaması: 15
8. Wesleyan Üniversitesi (CT) $43,674, US News Sıralaması: 12
9. Tulane Üniversitesi (LA) $43,434, US News Sıralaması: 50
10. Carnegie Melon Üniversitesi (PA) $43,396, US News Sıralaması: 23

Friday, May 18, 2012

İradeyi Güçlendirmek İçin 3 Strateji

Özellikle diyetteyken birçok kadın kocaman bir paket çikolataya Laura Branigan'ın ''You take my self, you take my self control...'' (''İrademi elimden alıyorsun...'') şarkısını adayabilir. (Şarkıyı bu yazıyı okurken dinlemek isterseniz aşağıdan çalabilirsiniz. :) ) Öz iradesini sevgilisinin elinden aldığından şikayetçi olan Laura Branigan'ın durumuna hepimiz, gün içinde stresin, diyetin, ve daha başka birçok kısıtlamanın etkisiyle düşebiliyoruz.


Peki neden bazı insanlar diyet süresi boyunca atanmaya aday bir asker gibi her denileni yerine getirirken, bazılarımız da elimize ne geçtiyse onu yemek ve bitirmek istiyoruz?

Elinize bir kase bişey geçti mi hepsini bitirmek mi istiyorsunuz?

Gerçekten de bazı insanlar daha iyi bir özdenetime sahipler: Diyetlerinin gereklerini daha iyi uygularlar, sporlarını aksatmazlar, işlerini bırakıp gezmeye gitmezler ve birileri onları ajite etse de hemen sinirlenip bağırıp çağırmazlar. Peki kimimizin irade, kimimizin özdenetim diye adlandırdığı bu özellik genetik mi?

Özdenetim biyolojik birçok altyapının oluşturduğu psikolojik bir özellik. Ancak kısmen genetik olması, sizin kendinizi bu konuda geliştiremeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Diyette olsun, öfke kontrolünde olsun, üşengeçliği yenmekte olsun öz iradenizi geliştirmek için 3 stratejiyi yazacağım size:

1. Neden kendinizi kontrol edemediğinizi düşünün.  Hayatlarımız stresli. Ailemize, patronumuza, annemize babamıza, dostlarımıza karşı sorumluluklarımız varken, bir de kendimize karşı sorumlu olmamız zorlayıcı olabiliyor. Bir senaryo düşünün, tüm gün zorlu bir proje üzerinde çalışmışsınız, üstünüzde patronunuzun baskısı, işten çıkınca yemeğe gideyim diyorsunuz. Ame en küçük pizza yerine orta boyu söyleyip hepsini bitiriyorsunuz ve bu sefer de şişkinlikten kendinizden rahatsız oluyorsunuz. ''Hem çok yedim, hem de spora gitmedim.'' diyip iyice kızıyorsunuz kendinize. Ama kendinizi suçlayabilir misiniz? Eğer kararlarınızda sizin nelerin etkilediğinin farkına varmazsanız bu çıkmaza düşersiniz.

2. Bir mola verin. Tam orta boy pizzayı ısmarlayacakken kendinizi durdurun, bir mola verin. 1. maddeye dönün: ''Neden bunu istedim?'' cevabını kendinize verdikten sonra bir de ''Neden küçük boyu ısmarlayacağım?'' diye düşünün. İyi sonuçlara odaklanmak, insanların iradelerini test eden birşey olduğunda doğru karar vermelerinde önemli bir etken: ''Daha sağlıklı bir yaşam süreceğim (uzun vade) / Mayonun içinde bu yaz daha iyi gözekeceğim. (orta vade) / Küçük boyu yersem kendimi daha sonra kötü hissetmeyeceğim (kısa vade).'' Günlük yaşantımızda bizim irademizi sınayan birçok olayla karşı karşıya kalıyoruz. Bu yüzden karar anında mola vermek, ve genel olarak kafamızı sakinleştirmek ve meditasyon yapmak irademizi güçlendirmekte etkili yöntemler.

Bazen ben de irademi kontrol edeyim derken felsefeye sarıyorum.

3. Hareket biçiminizi değiştirin. İradeyi artırmak için ilginç bir yöntem, güçlü olmayan yönlerimizi kullanıp birşeyler yapmak: Örneğin, baskın olmayan elinizle bilgisayar farenizi kullanın, dişinizi fırçalayın ve belki de yazı yazın 2 hafta boyunca. Bunları yapmak ve başarabilmek irade gerektirir. Bunları yaptıkça disiplininiz artar ve bu disiplin hayatınızın başka yönlerine de yayılır. Duruş biçiminize dikkat etmek bile (dik oturmak, ayaktayken karnınızı içinize çekmek) öz denetiminizi artırır ve baskı altında bile sakin ve kontrolde olmayı öğrenirsiniz.



Thursday, May 17, 2012

Google Kurucuları Montessori'den Bahsediyorlar


Google'ın kurucuları, başarı hikayeleri arkasında ne hırs ne de üstün zekanın etkili olduğunu, Montessori anaokullarındaki eğitimlerinin başarılarının anahtarı olduğunu anlatıyorlar. Bu kısa videoya henüz altyazı ekleyemedik, ama konuşmaları sizin için çözümledik:

Barbara Walters:
Bu sene sizi her türlü bilgiye ulaştıran Internet arama motoru, Google, halka arz edildi. Ve bu tam anlamıyla Google'ın iki genç kurucusu çalışkan öğrencinin intikamıydı.

Bu senenin 19 Ağustos ayında Larry Page ve Sergey Brin, Google'ın sahipleri ve kurucular, çok başarılı 'dot-com' milyonerleri olarak adlandırıldı. Ve Google sizi Internet üzerinden her türlü bilgiye ulaştıran bu araştırma motoru halka arzedildi.

Ve ikisi dünyanın en genç ve zengin adamları oldular. Her birinin 6 milyar dolarlık serveti var. Birbirleriyle Stanford'da tanıştılar ve hemen iyi anlaştılar.

Birbirleriyle Stanford'da tanıştılar ve hemen iyi anlaştılar.

Sergey Brin: En başta anlaşmamız biraz garip oldu. Aslında ikimiz de birbirimizi çok gıcık buluyorduk.

Barbara Walters:
İkisinin de babası devlette profesördü. Ancak iki genç de başarılarını ne hırsa ne de zekaya bağlıyorlar. Başarılarının sebebini anaokulu yılları olarak gösteriyorlar.

Larry Page: İkimiz de Montessori okullarına gittik. Sanırım o kurallara uymama, kendini motive edebilme ve dünyada olanları sorgulamanın genç yaşta aşılanması bizim bazı şeyleri farklı yapmamızda büyük bir etken.

Barbara Walters:
Toplamda 100 milyon civarında kişinin günde 250 milyonun üzerinde arama yapmasıyla kim Google'ın ve Google'ın kurucularının bizi nereye götürebileceğini bilebilir ki?

Wednesday, May 16, 2012

Eğitimde Yeni Akım: Montessori Okulları

Maria Montessori bir çocukla oynarken.
NTVMSNBC eğitimde yeni bir akımın haberini verdi: Dr. Maria Montessori tarafından kurulmuş, kendine özel oyuncakları ve öğretmenden ziyade öğrenci odaklı olan bir eğitim ekolü. Amerika'da 4000, dünya çapında ise 20.000 civarında olan Montessori okullarından Türkiye'de iki tane anaokulu seviyesinde var. Türkiye'de veli girişimiyle kurulan bu Montessori anaokullarının aileler devamını getirmek istiyor. Tabii eğitimde Montessori akımının şimdi de Türkiye'de bu kadar popüler olmasının sebebi, Google'ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin'in, Amazon'un kurucusu Jeff Bezos'un, ve Wikipedia'nın kurucusu Jimmy Wales'in Montessori okullarından mezun olması. Okuldaki öğrenci odaklı, öğrencinin davranışlarını ve diğer öğrenci ve okul malzemeleriyle etkileşimini sınırlamayan eğitim sisteminin çocukları gelecekte girişimciliğe ve kutunun dışında (thinking outside the box) düşünmeye sevkettiğine inanılıyor. Maria Montessori'nin kendi çocuğunu gözlemlerinden, çocuklarda ana yaklaşımları belirlediği ve çocukların ihtiyaçlarına göre düzenlediği eğitim ekolü Amerika'da ilk 1900'lerin başından beri olsa da, asıl çıkışını Amerika'da 1960 larda yapıyor.

Montessori sınıflarının bazı özellikleri:

  •  3-6 yaş arası çocuklar aynı sınıflarda bulunuyor. Yaşlar arası etkileşim teşvik ediliyor.
  • Öğrenciler için özgürce hareket edebilecekleri hazır bir ortam yaratılıyor. Bu hazır ortamda özel Montessori oyuncakları bulunuyor.
  • Öğretmen her öğrenciyle teker teker özel olarak ilgileniyor. Öğretmenin karışan değil, destek olan bir rolü var. Çocuklar bulundukları ortamda serbestçe arkadaşlarıyla ve malzemelerle etkileşime girebilir. Sırada oturup öğretmeni dinlemek diye bir yaklaşım yok. Öğrenciler daha ileriki yaşlarda isterlerse matematik, dil, coğrafya, tarih konularını istedikleri zaman istedikleri süre boyunca çalışabilir.
Tabii ki her ekolün olduğu gibi Montessori sistemine de gelen eleştiriler var. Bazı eleştiriler:

  • Öğrencilere çalışma ortamında sunulan malzemeler ve oyuncaklar sadece Montessori sistemi için üretilmiş olduklarından oldukça pahalılar. Bu malzemeleri çoğu veli evlerine alıp çocuklarının oynamasını tercih etmiyorlar. Dolayısıyla okuldaki özgün ortam, özellikle anasınıfları için, ev ortamında sağlanamıyor.
  • Montessori okullarının çoğu, özellikle geçmişte, klasik not sistemini kullanmıyor(du). Bu sistemin sonraları klasik sisteme geçen çocukların okul performansının düşmesine sebep olduğuyla ilgili araştırma sonuçları sunuldu, ama bu sonuç kesin değil.
  • Yaratıcılık yaklaşımıyla ilgili de bir takım eleştiriler aldı Montessori sistemi. Her ne kadar yaratıcılığı teşvik ana mottolardan biri olsa da, Montessori ana sınıflarında 'taklit-oyun'u (pretend play) görmek oldukça zor. Çünkü çocuklar her objenin ana amacına göre oynanmasına teşvik ediliyorlar, ve bu amaca göre yaratıcı bir şekilde kullanılmasına. Örneğin, bir Montessori yetkilisi bu eleştiriyi şöyle cevaplıyor: ''Çocuklar çekici keman gibi kullanmak istemiyorlar. Asıl kemanı keman gibi kullanıp onunla yaratıcı birşeyler yapmayı seviyorlar.'' Ancak çocuk gelişiminin önemli bir parçası olan taklit-oyun böylece Montessori sınıflarında teşvik edilmemiş oluyor.
Siz bu sistem hakkında ne düşünüyorsunuz? Çocuk olsaydınız veya çocuğunuz varsa bu sistemde eğitim görmesini ister miydiniz?

Montessori eğitimini almış ünlülerin tam listesini görmek için buraya tıklayın: Montessori eğitimi almış ünlüler

Monday, May 14, 2012

Amerika'da Öğrencileri En Mutlu Üniversiteler


Üniversiteye başlamadan önce herkesi bir heyecan sarar: Acaba okulumda mutlu olacak mıyım? Özellikle de uluslararası bir öğrenci olarak, okula ve ders temposuna alışabilmek, aynı zamanda hareketli bir sosyal hayata sahip olabilmek çok önemli. The Daily Beast'in hazırladığı, Amerika'daki en mutlu okullar bu konuda iyi bir yönlendirici. Listeyi hazırlarken araştırmacılar şu 6 faktörü ele almışlar:

1. Yemek opsiyonları
2. Konaklama şartları
3. Gece hayatı
4. Güneşli günler
5. Öğrenci-öğretmen oranı
6. Mezun olurken gelecekte ödenecek borç miktarı

Bu 6 faktör gerçekten de öğrencilerin üniversite hayatındaki mutluluğunu belirlemede en önemli kıstaslar. Ve belki de gelecek seneki üniversite başvuru listesini belirlemede de etkili olabilecek bir liste. Listenin ilk 10'una bir göz atalım:

10. University of California- Davis, CA
 
Yemek opsiyonları: A

Konaklama şartları: A-

Gece hayatı: B

Güneşli günler: 267

Öğrenci-öğretmen oranı: 15:1

Mezun olurken borç: $16, 659



9. Emory Üniversitesi, Atlanta, GA
Yemek opsiyonları: B

Konaklama şartları: A-

Gece hayatı: A-

Güneşli günler: 217

Öğrenci-öğretmen oranı: 7:1

Mezun olurken borç: $26, 311




8. Colby College, ME
Yemek opsiyonları: A+

Konaklama şartları: A

Gece hayatı: B+

Güneşli günler: 196

Öğrenci-öğretmen oranı: 10:1

Mezun olurken borç: $24,600




7. Occidental College, Los Angeles, CA

Yemek opsiyonları: A-

Konaklama şartları: A

Gece hayatı: B+

Güneşli günler: 284

Öğrenci-öğretmen oranı: 9:1

Mezun olurken borç: $17,561




6. Pitzer College, CA

Yemek opsiyonları: A+

Konaklama şartları: A

Gece hayatı: B+

Güneşli günler: 282

Öğrenci-öğretmen oranı: 11:1

Mezun olurken borç: $20,089



5. Bowdoin College, ME
 Yemek opsiyonları: A+

Konaklama şartları: A+

Gece hayatı: B

Güneşli günler: 202

Öğrenci-öğretmen oranı: 9:1

Mezun olurken borç: $18,229




4. Stanford Üniversitesi, CA

Yemek opsiyonları: A+

Konaklama şartları: A

Gece hayatı: B

Güneşli günler: 262

Öğrenci-öğretmen oranı: 6:1

Mezun olurken borç: $14,058



3. Rice Üniversitesi, TX

Yemek opsiyonları: A

Konaklama şartları: A+

Gece hayatı: A-

Güneşli günler: 204

Öğrenci-öğretmen oranı: 6:1

Mezun olurken borç: $16,716



2. Harvard Üniversitesi, MA
 
Yemek opsiyonları: A

Konaklama şartları: A+

Gece hayatı: A-

Güneşli günler: 201

Öğrenci-öğretmen oranı: 7:1

Mezun olurken borç: $10,102



1. Yale Üniversitesi, CT
 
Yemek opsiyonları: A

Konaklama şartları: A+

Gece hayatı: A-

Güneşli günler: 204

Öğretnci-öğretmen oranı: 6:1

Mezun olurken borç: $10,717



Hangi Amerikan üniversitelerinde öğrenciler en mutlu? listesinin devamı için:
http://www.thedailybeast.com/newsweek/features/college-rankings/2011/happiest.emory-university.html

Ayrıca Türkiye'deki üniversiteleri de bu faktörlere göre notlandırın ve bize yorumlarınızla ulaştırın.





Wednesday, May 9, 2012

Tutkularınızı Keşfetmek İçin 5 Adım

Etrafıma baktığımda birçok mutsuz insan görüyorum. Belki de çok para kazanıyorlar ama kızgınlar. Çevrelerindekine yaydıkları negatif enerji, aslında en çok kendilerine kızgınlıklarından. Her denileni yapmış, 'doğru'nun peşinden gitmişler. Ama bu süre boyunca nedense gerçekten kendilerinin ne istediklerini bulamamışlar.

Bu yazımda tutkularımızı keşfetmenin 5 adımını anlatacağım. Örnekler biraz kendimden, biraz da şu anda 66 yaşında olan, başarıyla yaptığı doktorluğun yanında hobilerinden asla vazgeçmemiş babamdan bahsedeceğim.

Tutkularımızı nasıl keşfedebiliriz?

1. Yeteneklerinizin Farkına Varın, Not Edin. Yazı yazmayı küçüklüğümden beri çok sevdim. 4 yaşlarımda okumayı öğrendim, 5 yaşımda ilk şiirimi koltukların arkasını tükenmez kalemle çizip kızdırdığım teyzemden özür dilemek için yazdım. Yazı yazma konusunda yetenekli olduğuma inanıyorum.  İnsanları biraraya getirmeyi, onların rahatladıklarını ve istediklerini gerçekleştirmeyi görmek de bana keyif veriyor. Üniversitede Ekonomi bölümüne başladım, ama ilk sene şansıma öğrencilerin ya bayıldıkları ya da nefret ettikleri Introduction to Psychology (Psikolojiye Giriş) dersini alarak, asıl tutkuyla okuyacağım bölümü buldum. Psikoloji ve Ekonomi çift anadalını tamamladıktan sonra, şu anda Amerikan bir şirketin Türkiye'deki temsilci eğitim danışmanlığını yapıyorum. Yaptığım iş, öğrencilerin istedikleri okulları, bölümleri aileleri ve kendileriyle görüşüp belirlemek. Aynı zamanda üniversite başvuru yazılarında kendilerini ifade etmelerine, zayıf ve güçlü yönlerini ortaya çıkarmalarına yardımcı oluyorum. Yani şu anki işim hem çocukluğumdan olan yeteneklerimin ve ilgi alanlarımın bir uzantısı. Dolayısıyla işimi severek yapıyorum. Peki bu yeteneklerimi nasıl mı farkettim?

Çevrenizdekiler sizin yapmayı önemsemediğiniz bir iş için size iltifat edince bunun farkında olun. Ben yazı yazıyordum ama herkes benim gibi yazabilir sanıyordum. Oysaki çevremdeki insanlar, ailem ve dostlarım, hep yazı yazmayı devam ettirmemi söylüyorlardı. Size ne hakkında iltifat ettiklerinin bir önemi yok. Örneğin, ''Aaa, çok güzel fotoğraflar çekmişsin!'' veya ''Sen bizi güldürüyorsun, sen olmazsan bir ortamda neşemiz eksik.'' gibi iltifatları önemseyin. Size bunları söyleyen kişiler sizin farketmediğiniz önemli yeteneklerinizi takdir ediyorlar.

2. Nelere imreniyorsunuz, veya başkalarında neleri kıskanıyorsunuz? Çok farklı veya basit şeyler yapıp sizi gıcık eden insanlar var mı? Örneğin benim var. Kitap yazmış, ve güzel fotoğraflar çekmiş insanlar beni kıskandırıyor. Henüz kitap yazmaya başlamadım, ama bu blog kendimi ifade etme ve bilgili olduğum alanlar konusunda yazma aşamasında bir adım. Fotoğrafçılığa daha çok vakit ayırmaya çalışıyorum. IPhone'umla bile olsa. Hayatınız boyunca 'ciddi' işleri yapıp, başkalarının yaptığı 'basit' işleri kıskanıyorsanız, siz de en sevdiğiniz o basit veya farklı işin ucundan tutun, ona zaman ayırın ve peşini bırakmayın.

3. Çocukken neleri yapmayı sevdiğinizi hatırlayın. Yatağın üstüne çıkıp sahnede gibi bas bas bağırıp şarkı söylemeyi mi? Çevrenizde müzik grubu olan insanlar vardır, beraber stüdyo kiralayıp bu tutkunun peşinden koşabilirsiniz veya şan dersi alabilirsiniz.

Müziği açıp dansetmeyi mi çok severdiniz? Dans dersi alın.

Kum ve midyelerden şakacıktan pasta yapmayı mı? Pasta yapma kursları gitgide artıyor.

Tek ihtiyacınız olan o çocuklukta yapmayı sevdiğiniz şeyi bulup, ona büyükken de zaman ayırmak.

4. Yaparken zamanın akışını önemsemediğiniz veya yapmayı bırakmaktan nefret ettiğiniz şeyleri bulun. Lisede sıralarda oturup geçmek bilmeyen zamanlar vardı. Her 5 dakikada bir saate bakar ve uyumakla uyumamak arasında kalırdım. Günün 8 saati böyle geçerdi. Sonra lisemin yaz kampında küçük yaşta çocuklarla çalışmaya başladım. 8:30 - 17:30. Zaman nasıl geçti bilmedim. Demek ki sorun lise ortamı değil, yaptığım şeylermiş. Öğrenmek çok güzel ama oturarak öğrenmek bana göre değilmiş.

Siz de yaparken zamanın akışını farketmediğiniz şeyleri bulun, sadece boş zamanlarınızda değil iş hayatında da. Mesela Excel spreadsheetlerde harcamaları analiz etmektense bir proje üzerinde çalışmak sizin daha çok mu hoşunuza gidiyor? Kariyerinizde bu yolda ilerlemeye çalışın, üstlerinizle bu konuda konuşun. İş hayatında yeteneklerini keşfedebilmiş kişilerin şirkete çok daha büyük yararları olacağından, onlar da sizi daha yetenekli olduğunuz ve severek yaptığınız işe yönlendirmek isteyeceklerdir.

Bu yeni doğmuş civcivler babamın en büyük mutluluklarından
 biri
5. Tutkularınızı bulma avını eğlenceli bir macera olarak görün. Hayatta herşeyi doğru yapmak zorunda değiliz. İlla ki bir tutku bulup hayatımız boyunca ona eğilmek zorunda da değiliz. Hayat bir yolculuk ve bu yolculukta tek birşeye zoraki takılıp kalmak çok sıkıcı.

Neleri sevdiğinizin farkına varın. Sizi yeniden çocuk gibi hissettiren şeyler ne? Örneğin babam, küçükken keklik ve sülün gibi narin kuşları çok severmiş. Bugün evimizin yanında küçük bir kuş bahçesi var. Babam onları yumurtadan yetiştirip daha sonra doğaya salıyor. Yumurtadan çıkmış yavru bir kuşun cikcikleyişi onun için en büyük mutluluk. Ne enteresan değil mi? Bu yaptığı şeyden bir geliri yok tabii ki, ama buna çok zamanını adıyor. Garip, enteresan, basit, çocukça farketmez. Siz sizi neleri yapmanın mutlu ettiğini bulmalısınız. Ve bunlara düzenli bir şekilde birazcık zaman ayırınca bile hayatımızdaki sihirli etkileri paha biçilemez.

Tuesday, May 8, 2012

Deha Çocuklukta Keşfedilebilir Mi?

Heidi Hankins kitaplarıyla poz veriyor.
Deha kız Heidi Hankins'in haberi Türkiye'de de birçok haber kanalında verildi. Minik Einstein diye adlandırılan bu tatlı kızın IQ su 159- Einstein'ınkinden sadece bir puan düşük ve kendisi dahiyane birçok zekanın buluştuğu MENSA adlı kuruluşun en genç üyesi. Babasının söylediğine göre küçük kız her zaman entellektüel birşeyler yapmak istemiş, daha yeni doğduğunda konuşmak için çabalamış, 1 yaşını bitirdiğinde geniş bir kelime haznesi varmış ve büyük bir şevkle Oxford Reading Tree'nin bütün 30 kitabını 2 yaşına geldiğinde bitirmiş.

İnanılmaz değil mi? Ama Heidi'nin hikayesi şu soruyu akıllara      getiriyor... Deha çocuklukta keşfedilebilir mi?                                    

Bu konuda 90'ların başından beri psikolojik araştırmalar var. Örneğin bir araştırmada Joseph Fagan ve meslektaşları 7-12 aylık bebeklerin yeni resimlere ilgisini ölçen bir deney yapmışlar. Daha sonra bebeklerin eski baktığı resimlerle yeni resimleri birleştiren bir grup yapmışlar ve bebeklerin eski resimlere ne kadar süre baktığını ölçmüşler. Bunun arkasındaki fikir şu: Daha zeki bebekler daha önce gördükleri resimlerden daha çabuk bıkıp, daha kısa bakacaklar. Bu bebek grubuna 21 yaşına geldiklerinde IQ testi yapılmış ve okul başarılarına bakılmış. Sonuç şu ki, 7-12. ay arasında verilen dikkat testi, hem yetişkin IQsunun hem de okul başarısının güçlü bir öngörücüsü. Daha da ilginci, bu sonuçların ebeveynlerin eğitim seviyesiyle hiçbir alakası yokmuş. Basit bir resimli dikkat testinin yetişkin IQsunun bu kadar iyi bir prediktörü olması müthiş birşey tabii ki.

Diğer veriler de şunu gösteriyor. 3 yaşında yaptırılan IQ testi 21 yaşında yapılan IQ testinin sonuçlarını yüksek derecede öngörüyor. Ayrıca 3 yaşında yaptırılan IQ testi okul başarısının da güçlü bir öngörücüsü. Bu demektir ki çocuklarının gelecekteki okul performansını merak eden anne babalar çocuklarına küçük yaşta IQ testi yaptırabilirler. Yalnız unutmamak gerekir ki, her araştırmada olduğu gibi sonuçlar kesin değil. Yani çocuğunuzun IQ beklenenin altında çıktı diye gelecekte illa ki başarısız bir öğrenci olacak değil. Tersine, çevresel faktörler zeka gelişiminde büyük rol oynuyor.


Monday, May 7, 2012

7 Mükemmel Mantra


Her İlk Sene Üniversite Öğrencisinin Bilmesi Gereken 10 Şey (Son 5)


(''Bursa başvurur, sonunda ailesi herşey öder.)

Geçen hafta başladığım 'Her İlk Sene Üniversite Öğrencisinin Bilmesi Gereken 10 Şey'in son 5 ine devam ediyorum. Umarım bu 10 madde okuyanların işine yarar.

6. Part-time çalışın.  Eğer bulabiliyorsanız gelecekteki kariyerinizle alakalı, yoksa basit de olsa garsonluk, dadılık, yemek teslimati gibi işler Amerika'daki hayatınızda hem size harçlık sağlar, hem de hayatınızı organize etmenizi ve sorumluluk almayı öğretir. Yurtdışından gelen öğrenciler Amerika'da genellikle ilk senelerinde kampüste bir işte çalışmak zorundadırlar, örneğin, kütüphane görevlisi, sekreter, bilgisayar odasında danışman, asistanlık, gibi. Bu işler hem kampüste olduğundan, hem de sürekli birşeyler yapmanızı gerektirmediğinden rahat işlerdir. Örneğin, bilgisayar odasında danışmansanız oturduğunuz masada ders okumalarınızı bile yapabilirsiniz. Hem kendi dersinizi yapıp, hem de aynı zamanda para kazanmak bayağı karlı bir iş.

7. Kendi kendinizin muhasebecisi olmayı öğrenin. Amerika'da birçok okulda Kişisel Finans (Personal Finance) adlı ders İşletme Fakültesi üzerinden öğrencilere sunulur. Bu ders öğrencilere kendi paralarını nasıl değerlendirmeleri ve harcamaları gerektiğini çok iyi öğretir. Eğer bu ders yoksa Muhasebecilik (Accounting) dersi de öğrenim hayatınız boyunca alıp, çok faydasını göreceğiniz bir derstir.

8. Hayır demeyi öğrenin. Üniversite yıllarında birçok öğrenciyi finansal çukura sürükleyecek şey arkadaşlarına ''Hayır.'' diyememektir. Örneğin, çok paranız yok ve arkadaşlarınız güzel bir restaurantta yemeğe gidelim dedi, onların bu isteğine ''Siz gidin ama malesef ben bu hafta gelemeyeceğim pek param kalmadı.'' diyebilmelisiniz. 

9.  Kendi kendize yemek pişirmeyi öğrenin. Sürekli dışarda yemek paranızı hemen bitirmenin en iyi yolu, bu yüzden basit şeyler de olsa kendi kendinize yemek yapmayı öğrenin. Benim için üniversite yıllarında uzun derslerden sonra eve gelip kafa dağıtmak için en güzel aktivite yemek kitaplarından yeni tarifler denemekti. Daha da güzeli, beraber diğer iki Amerikalı arkadaşımla 'dinner night'larımız olurdu ve hep beraber farklı şeyler pişirip kendimize ucuza bir ziyafet çekerdik.


 Arkadaşlarımla hep beraber yemek yaptığımız güzel akşamlardan biri.

10. Kafanızı rahat tutun. Sürekli para konusunda stres olursanız, sonunda daha çok para harcadığınız bir kısırdöngüye girersiniz. Biliyorsunuz, özellikle kadınlar için büyük bir çıkmaz olan retail-therapy (alışveriş terapisi) bugün psikologlar tarafından tanımlanmış bir sendrom haline geldi. Planlamanızı iyi yapın ve ne kadar para harcadığınızın farkında olun. Ancak kendinizi çok strese sokup, aşırı kısıp, sonunda büyük harcamalar yapmamaya dikkat edin.

Referans: http://online.wsj.com/article/SB121953468678666683.html#mod=2_1559_middlebox


Saturday, May 5, 2012

Harvard ve MIT'den Bedava Online Ders İşbirliği

Harvard ve MIT edX isimli bir şirketle kar amacı gütmeyen bir işbirliğine girip online ders imkanı sunacaklar. Dersler sadece Computer Science gibi notlandırması kolay dersleri değil, temel bilimlerde (Humanities) yazı projeleriyle de notlandırılan dersleri kapsıyor.

MIT'nin geçen Aralık ayında MITx isimli bir online öğrenme projesi başlatmasıyla, Harvard da bu işe girmeye karar verdi. MIT'nin ilk online dersi, Circuits and Electronics Mart ayında dünyanın her yerinden 120.000 öğrencinin katılımıyla başladı. Bunlardan 10.000 tanesi dönem ortası sınavlarını başarıyla geçti. Dersi tamamlayanlar bir sertifika alıyorlar ancak üniversite kredisine sahip olmuyorlar.

MIT ve Harvard işbirliğinin rakipleri de var. Bu ay, Stanford, Princeton, UPenn ve University of Michigan da 16 milyon dolar destekle online ders sunmaya başlayacaklarını bildirdi.

Bir de Stanford profesörü Sebastian Thurn'ün kendi başına açtığı Artificial Intelligence dersleri var. Bu derslere geçen sonbahar ayında 160,000 öğrenci kayıt oldu. Bu sene de 200,000 öğrenci Udacity adlı yeni şirket aracılığıyla profesörün derslerine katılım gerçekleştiriyor.

Online derslerin büyük nüfuslarıyla Çin ve Hindistan'da büyük bir marketi var. Türkiye'de de bazı öğrenciler bu derslere ilgi gösteriyorlar.


Her İlk Sene Üniversite Öğrencisinin Bilmesi Gereken 10 Şey (İlk 5)


Evet, hayalinizdeki üniversiteye girdiniz. İlk seneniz ve sizi kaygılandıran iki şey var: ödevler ve popüler/sevilen biri olmak.

Anne ve babalarınız ise sizi yurdunuza güvenli, tek parça halinde bıraktı. Ama onlar da üniversitenin özgür ortamında size neler olacak diye merak ediyor. ''Çocuğum aç kalacak mı?'' ''Ya kötü ortamlara girerse?'' ''Stresten psikolojisi bozulursa?''

Bunların hepsi anlaşılır endişeler. Ancak yetişkin hayatına attığınız bu ilk adımda hem ailenizin hem de sizin öncelikler arasında olması gereken birşey daha var: paranızı nasıl harcayacağınız. Üniversiteyle gelen özgürlükle, kredi kartı masraflarının size ailenizin ayırdığı bütçenin çok üstüne çıkabilir.

Üniversitede yetişkin hayatının en önemli sorumluluklarından biri olan bütçe idaresini bir alışkanlık haline getirirseniz, mezuniyetten sonraki hayata bir adım önde başlamış olursunuz.

1. Tam anlaşmaya varın. Ailenizle kimin hangi masrafları ve nasıl ödeyeceğini önceden belirleyin. Örneğin, Erasmus veya başka bir yurtdışı programına katılıyorsanız oradaki günlük harcamalarınızı siz mi aileniz mi ödüyor anlaşın.

2. Bir bütçeniz olsun. Kategorilerle harcamalarınızı belirleyin. Örneğin: kıyafet, yemek, benzin, ders kitapları... ve her ayın sonunda ailenize ne kadar kategoride harcama yaptığınızı gönderin. Böylece aileniz de harcamalarınıza bir göz atıp ne kadar harcama yaptığınızı kontrol edebilir.

3. Farklı hesaplar açın ve dikkat edin. Bir checking account (harcama hesabı) bir de savings account (tasarruf hesabı) açtırın. Haftada bir kez bu hesaplara bir göz atmayı Facebook'a bakmak gibi alışkanlık haline getirin. Bu hesaplardaki harcamaların size ait olduğundan emin olun. Özellikle Amerika'da kimlik hırsızlığı çok yaygın ve insanlar sizin hesabınızla alışveriş yapabiliyor. Ya da, önce size 'Free' diye sunulan bir hizmet kart bilgilerinizi aldıktan sonra her ay düşmeye başlıyor. Eğer bir şirket bunu sizden habersiz yaparsa, bilin ki irtibat numarasını arayıp, uzunca bir tartışmadan sonra olsa bile, bu harcamaları sildirme hakkınız var.

4. Hatalarınızdan öğrenin. Hatalar olacak, kendinizi bunun için yerden yere vurmaya gerek yok. Özellikle Amerika'da debit kartınızdan hesabınızdakinden çok harcama yapabilirsiniz veya kredi kartı borcu ödemelerinizi geciktirebilirsiniz. Bu hatalar için kendi kendinizi yemeyin. Nerede hata yaptığınızı görüp bir daha tekrarlamamak için dikkatli olun. Örneğin debit kartınızın limitini geçiyorsanız, bir çok bankada olan 'Notify me by e-mail' (e-maille hatırlat) özelliğini kullanıp, her gün banka hesabınızda ne kadar olduğunu öğrenebilirsiniz.  

Kredi kartı ödemelerinizi de banka hesabınızdan otomatik ödemeye almak akıllıca bir çözüm.

5. Kredi kartı bir zorunluluk değil. Bilin ki bir çok insan kredi kartı olmadan da yaşayabiliyor. İlla ki kredi kartım olsun diyorsanız, tüm harcamalarınızı bu karta yüklemeyin. Bilin ki kart borçlarınızı zamanında ödemeyi alışkınlık haline getirmek sizi erken yaşta olgunlaştıracaktır.

Wednesday, May 2, 2012

Amerika'da Mimarisi En Güzel Üniversiteler

Bu haftaki sıralamalarımızdan biri de Amerika'da en güzel mimariye sahip üniversiteler. Amerika'da bir çok okulun kampüsü çok güzel. Ancak bazıları, bir adım ileri gidip mimarileriyle insanı büyülüyorlar. 10 okulluk listemiz sizin için:

10. Brown Granoff Sanat Merkezi
2011'de 40 milyon dolarlık yatırımla açılan bina, sanat, fen ve beşeri bilimleri bir araya getirmek için kurulmuş.










9. Pratt Institute Higgins Hall
Higgins Binası Pratt'in mimarlık fakültesinin bulunduğu yer. Eski kahverengi binaya eklenen bu camdan geçiş sanki birbirine geçirilmiş konteynerlere benziyor.











8. Florida Southern Koleji Annie Pfeiffer Kilisesi

Florida Southern College çok tanınan bir okul değil. 2400 öğrencisi ve 100 kişilik fakültesiyle küçük bir kuruluş. Ancak listede iki bina bu okula ait. Princeton Review'un da en güzel kampüs sıralamasında en üstlerde bulunan bu okul gerçekten ilginç ve güzel mimarileri bulunduruyor.






7. Emory Üniversitesi Pitts Teoloji Kütüphanesi
Dünyanın en büyük teoloji kütüphanelerinden biri olan Pitts 1950, 60 ve 70 lerde geçirdiği renovasyonlarla bu modernist yapıya kavuştu.












6. Florida Southern Koleji Su Kubbesi
Ünlü Amerikalı mimar Frank Lloyd Wright'ın dizayn ettiği Su Kubbesi 1949 eksiklerle tamamlanmış olsa da, tam haline 2007'de kavuştu. Wright, Kubbe'yi okulun ortasına oturtarak simgesi yapmayı amaçladı. Ancak o zamanki teknolojiler suları yukarı fışkırtacak kadar gelişmemişti.



5. New York Üniversitesi Filozofi Departmanı
New York Üniversitesi'ne ait bu dışı sıradan gözüken binanın içi doğal ışık oyunlarıyla, ve geometrik şekillerle hayallerden çıkmış gibi.
















4. Yale Üniversitesi Beinecke Kütüphanesi
 Dünyanın en büyük az bulunur kitap ve el yazmalarına adanmış bu kütüphanenin hiç penceresi yok. Ama az ışık geçirir özel Danby mermerleri içeriye ışık veriyor. Cam ve az ışıkla yaratılan ambians hem güzel bir çalışma ortamı yaratıyor, hem de bu değerli belgeleri koruyor.







3. Chicago Üniversitesi Regenstein Kütüphanesi

Brutalizm akımının yansıtıldığı bu bina 9 milyon volümlük kitap bulunduruyor. Daha da ilgi çeken bi yanıysa, bina planı Amerika Birleşik Devletleri'nin görünümünün aynısı.


2. University of Minnesota Weisman Sanat Müzesi
Mimar Frank Ghery tarafından tasarlanan ve 1993'te yapımı bitirilen, dışı paslanmaz çelikle kaplı bu ilginç bina kampüsün simgelerinden biri.













1. University of Virgina- Rotunda
 ABD'nin 3. Cumhurbaşkanı olan Thomas Jefferson tarafından dizayn edilen bu bina, Roma'daki Pantheon Bina'sından esinlenip planlanmış. Jefferson bu binayı, doğanın otoritesi ve mantığın gücünü temsil etmesi için inşa ettirmiş.








50 okulluk tam listeyi incelemek için: http://topcollegesonline.org/most-amazing-college-architecture/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

paylaşın :)

Get widget