Sunday, July 22, 2012

Pavlov's Partner'ın yeni sitesi

Pavlov's Partner
Merhaba,

Sitem yeni görünümüyle ve tüm eski ve yeni yazılarıyla http://pavlovspartner.com 'da sizlerle.

Teşekkürler,

Pavlov's Partner

Tuesday, July 17, 2012

Amerika'da Eyalet Üniversitelerine Gitmiş Ünlüler

Daha önce Amerika'da Üniversiteye Gitmeyen Ünlüler adlı bir yazı yazmıştık. Yeni nesilde üniversiteye gitmemeyi seçen birçok ünlü olsa da, aslında üniversiteye bir süre gitmiş veya üniversite mezunu birçok ünlü de var. Bu hafta sizler için bu listeyi derledik. Bu listedeki ünlüler Amerika'da ücretleri özel üniversitelere göre daha düşük olan eyalet üniversitelerine gitmişler. Listeye baktığımızda University of Texas at Austin ve tiyatro ve sanat bölümü çok iyi olan State University of New York'un bir parçası olan Purchase College'la sık karşılaşıyoruz. Siz bu listedeki ünlülerin bu okullara gitmiş hatta bazılarının mezun olmuş olabileceğini tahmin eder miydiniz?


















Monday, July 9, 2012

Ne Tarz Bir Uyum Sağlayıcısınız?

Psikolojide indirgemeci yaklaşımda iki tarz uyum sağlama yolu vardır: Biri sizin doğal kişisel özelliklerinizden gelen uyum sağlama stiliniz, diğeri de çevre şartlarına göre gelişen ve sizin yapmayı seçtiğiniz uyum sağlama stiliniz. Bu yazıda mizacımızda olmasa da, çevre şartlarının getirdiği zorluklara göre adaptasyon sağlayabilmenin, ve kişilikle şartların getirdiği değişimi özdeşleştirebilmenin ne kadar önemli olduğunu anlatacağım.
...
Minik kedicik hemencik yeni ortamına uyum sağlamış.
Amerika'da yaşadığım 4 sene kültürel ve sosyal olarak uzun süreli bir adaptasyon sürecini gerektirdi. Dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri olan İstanbul'dan, toplu taşımanın neredeyse olmadığı, arabasız dolaşılamayan ve sokakları genelde bomboş olan ama aslında koskoca bir şehir St. Louis'e gittiğimde kendimi buranın şartlarına alıştırmam gerektiğini farkettim. Sosyal olarak da Amerikalılar Türkler'den çok ayrılıyor. İlginç bir şekilde Amerika, sosyal etkileşimlerde kadınlarla erkeklerin daha çok ayrıştığı bir toplum. Türkiye'de kafelerde ve diğer sosyal ortamlarda kızlarla erkeklerin beraber dolaşıp şakalaştığını gözlemleyebilirken, Amerika'da cinsiyet ayrımı sosyal olarak daha keskin. Buna bir de üniversitede ağır ders programı, mutfağın tamamen Türk mutfağından ayrışması eklenince Amerika'ya giden Türk öğrencileri zorlu ama sonunda onları olgunlaştıran bir süreç bekliyor.
 ...

Şehir hayatı her an yeni bir rol veriyor insana.
Kimse kendisinden taviz vermek istemez. Ancak hayat ve genel olarak hayatın akışı da hayatın farklı şartlarına daha iyi adapte olanı yeğliyor. Türkçe'ye genelde 'güçlünün egemenliği' diye çevrilen 'survival of the fittest' aslında çevre şartlarına en iyi uyum sağlayabilenin egemenliği anlamına geliyor. Günlük hayatımızda artık en iyi avlananın önemi kalmadığına göre, bu artık bizim hızlı değişen dünyamızda zamanın gerektirdiklerine en çabuk uyum sağlayabilen anlamına geliyor. İstanbul gibi büyük, medeni ve kozmopolit şehirlerde yaşayan insanlar gün içinde köy ve kasabada yaşayan insanların en az 3 katı kadar kişiyle etkileşime giriyor. Bu kişiler sabah simitinizi aldığınız simitçiden tutun da, taksici, eve çağırdığınız tamirci ve mağazadaki satış görevlisine kadar değişen, kısa ve belki de yüzeysel etkileşimimizin olduğu ancak günlük hayatınızda önemli etkisi olabilecek insanlardan oluşuyor. Peki bu kadar farklı ortamlarda farklı insanlarla bulunan şehir insanı çabuk değişen şartlara nasıl ayak uydurabilir?

Amerika'da okuyan öğrenci olsun, veya büyük bir şehirde yaşayan bir insan. Bugünün şartları insanların fiziksel olarak 'fit' olmasını gerektirmese de, zihinsel olarak fit olmalarını gerektiriyor. Zihinsel esneklik bugün iş mülakatlarında bile 'case study'lerle ve psikolojik testlerle ölçülen bir parametre. Zihinsel esnekliğin kişisel duruşla birleştiği insanların hayatta başarıyı yakalama ihtimalleri çok daha yüksek. Bu yüzden gelecekte kendi kendinize veya etrafınızdakilere "Ben bu duruma alışamadım." dediğiniz bir durumda bir kendinize sorun, sizin kendinizle ilgili birşeyleri değiştirmenizi öngören ve daha yapıcı sonuçlar doğuracak bir çözüm yolunuz var mı?

Monday, July 2, 2012

Wharton Başvuran Adayları Eleme Sürecini Değiştiriyor

University of Pennsylvania'nın İşletme Okulu Wharton, geçen haftalarda bir toplantıda başvuru sürecinde yeni bir ekleme yapılacağını açıkladı. Wharton'ın kabul ofisindeki yardımcı direktörlerden Anthony Penna, Harvard Club'daki toplantıda, Wharton'a takım çalışmasına yatkın adayları daha iyi seçebilmek için seçim aşamalarında adayların 30 kişilik gruplar halinde katılacağı bir takım çalışması süreci olacağını belirtti. Bu değişiklik henüz resmi olarak açıklanmış olmasa da, Anthony Penna değişikliğin %98 onaylandığını belirtti. Wharton'ın 2012-2013 başvuru dönemi için olan başvuru soruları websitesinde yayınladı. Sorulara bu linkten ulaşılabilir.

Wharton bu değişikliğe giderken, uluslararası başvuranların kafasındaki soru, Wharton Amerika dışında yaşayan öğrencileri kampüse nasıl davet edecek?
Wharton'dan Anthony Penna değişiklikleri açıklıyor.


Monday, June 25, 2012

Danışmanlık Sektörüne En Çok Çalışan Kazandıran MBA Programları

 Bugün danışmanlık (consulting) birçok insanın en çok tercih ettiği iş sektörü. Türkiye'de de danışmanlıkta McKinsey & Co., Boston Consulting Group ve Deloitte Consulting gibi uluslararası şirketlerin son 10 yılda sektöre katılmasıyla birlikte, Türk üniversite mezunları bu şirketlerde yer edinmek için zorlu bir yarışa başladı. Türkiye'de en prestijli görülen ve diğer sektörlere göre daha yüksek maaş ödeyen bu danışmanlık şirketleri, sınıfının en başarılı ve en iyi staj geçmişine sahip öğrencilerini bünyesine katıyor. Peki kariyerine danışmanlıkta başlamamış, ancak danışmanlığa geçiş yapmayan öğrenciler nasıl bir yol izlemeli?

Türkiye ofisleri bulunan uluslararası danışmanlık firmaları
Dünyada birkaç üniversitenin MBA (işletme) programları özellikle danışmanlık sektörüne geçiş yapmak isteyen kişiler için ideal. Bir okul, Northwestern Üniversitesi'nin Kellogg School of Business'ı, diğeri ise Fransa ve Singapur'da kampüsleri bulunan INSEAD. Kellogg, mezun sınıfının neredeyse %39'unu danışmanlık sektörüne kazandırmış. INSEAD da Kellog'la boy ölçüşür oranlara sahip.

Neden Kellogg School of Business danışmanlığa bu kadar çalışan kazandırıyor?
Kellogg School of Business 1980'lerde bir karar alıp, MBA programına başvuran tüm adayları mülakata alıyor. (Diğer çoğu MBA programı ise başvurusunda sadece belli kriterleri geçebilmiş adayları mülakata çağırır.) Kellogg bunu yaparak, danışmanlıkta çok önemli olan bireyler arası becerileri ve iletişimi güçlü adayları buluyor. Bu özellikler de insanlarla yüzyüze çalıştığınız danışmanlık sektöründe son derece önemli.  Dolayısıyla danışmanlık şirketleri de Kellogg'tan yüksek oranda mezunu bünyesine katıyor. McKinsey'nin eski ortaklarından biri, Betsy Ziegler Kellogg'la ilgili şunu söylüyor: ''Biz Kellogg mezunlarını işe alırken asla yapacakları katkılardan kuşku duymuyoruz. Çünkü onlar bizim aradığımız takım çalışması  ve kendini şirketler önünde profesyonel şekilde temsil etme kabiliyetlerine sahipler.''

Columbia Business School danışmanları başka sektörlere geçiren tek okul.
Columbia Business School'un finans alanındaki gücü, çoğu mezununu danışmanlıktan finans sektörüne yönlendiriyor. İşletme okulunuzu seçerken okulun hangi iş sektörlerinde güçlü olduğunu ve mezunlarının daha çok hangi sektörde iş seçtiğini iyi araştırın. Aşağıda danışmanlık sektörüne en çok çalışan kazandıran 7 okulun listesini, ve başlangıç maaşlarını bulacaksınız.

Okul Adı Danışmanlıkta Kariyer Yapan Mezunlar (2011) Danışmanlığa Geçen Oranı Başlangıç Maaşı Başlangıç Bonusu
  1. Northwestern (Kellogg) 39.0% 70% $124,262 $24,406
  1, INSEAD 39.0% 50% $115,424 $21,539**
  3. London Business School  36.0% 33% $121,050 $26,044
  4. MIT (Sloan) 33.7% 47% $125,709 $22,304
  5. Dartmouth (Tuck) 33.0% 50% $126,000 $27,000
  6. Oxford (Said) 31.0% 63% $109,198 NA
  7. Duke (Fuqua) 30.0% NA $124,150 $23,750


 


Hayatta Herşey Boş Geldiğinde...

Hepimize olur, bir anda bomboş hissederiz. Kendimizi odalara kapatmak ve dışarı çıkmamak isteriz, ve yaşadığımız hayatı sorgularız. Kendimizi motive etmemiz güçleşir, herşey boş gelir. Bu bazen uzun süredir istediğimiz birşeyi bile başardığımızda olur. Yatağımıza yatmak ve kendi kabuğumuza çekilmektir o anda tek istediğimiz.

Dr. Alex Lickerman bu boşluktan çıkmak için şunları öneriyor:

1. İnsanlarla bağ kurun. Arkadaşlarınızla sinemeya gidebilirsiniz, veya ailenizle vakit geçirebilirsiniz. Çoğu zaman hayatın akışında en sevdiklerimizi ihtmal ediyoruz. ''quality time'' denen kaliteli vakit geçirme çok önemli birşey. Arkadaşlarınızla sadece bir club'da veya cafe'de buluşmak değil de, onlarla beraber bir aktivite yapmak: Örneğin, birlikte bahçede çalışmak ve yemek pişirmek, anılar yaratır ve paylaşarak mutlu hissedersiniz.

Bir başka opsiyonunuz ise, muhtaca yardım etmek. Bir aşevinde çalışmak, haftasonu bir yetim çocuk yuvasını ziyaret edip onlarla vakit geçirmek, hediye dağıtmak. Müslümanlığa göre, zekat vermek. Modern tanımlamayla, topluma katkıda bulunmak. Bunlar hayatımıza anlam katan ve bizi zenginleştiren şeylerdir.

2. Yeni bir hedef belirleyin. Bazen bu boş hissetme duygusu hayatta bir hedefinizin olmamasıyla alakalıdır. Rutin, terfi olanaklarının az gözüktüğü bir iş hayatı; çocuklar büyüyüp üniversiteye yerleştikten sonra ilgilenecek ve kafanızı meşgul edecek kimsenin olmaması bazen bu hedefsizliği tetikler. Kendiniz için önemli hedefleri belirleyin, ve listenizi seneler geçtikçe yenileyin. Tek bir hedefe kilitli kalmayın. Sokak hayvanlarını düzenli beslemek bile basit ama anlamlı hedeftir. Hayata dair böyle detayları kaçırmayın.

3. Güzel bir kitap okuyun veya film izleyin. Kitapların ve filmlerin, hatta başka birçok sanat eserinin bizi bulunduğumuz yerden farklı bir yere götürme, bize farklı bir perspektif verme gücü vardır. Bazen kitaplar ve filmler üzerinden uzun süredir yabancı kaldığımız hisleri yaşarız: hüzün, hasret, mutluluk. Bu yüzden boş oturmayın, güzel bir film izleyin veya kitap okuyun!

4. Seyahat edin. Seyahat etmek pahalı bir yöntem. Ancak iyi para kazanıyorsanız ama kendinizi bir türlü iş hayatından ayıramıyorsanız bir ara verin. Seyahat edin. Farklı ortam ve kültürlerde bulunmak sizin kendinizde yeni şeyler keşfetmenize yardımcı olur. Kafanızı boşluktan alır ve güzel görüntü ve anılarla doldurur.

5. Biraz sabredin. Eğer klinik bir durumunuz yoksa hiç bir his sonsuza dek sürmez. Bazen içine düştüğümüz boşluk bizi hayatta yeni engelleri aşmamız ve hedeflere ulaşmamız için motive eder. İçine düştüğünüz boşluğun ve mutsuzluğun farkına varın ve kabullenin ve sizi yeni hedeflere götürmesi için ondan güç alın. Klinik bir durumunuz olduğundan şüpheleniyorsanız, profesyonel yardım alın. Hayatta hiçbir engeli atlatmak imkansız değildir.



Tuesday, June 19, 2012

MBA Programlarında Yeni Trend: Çin'de Eğitim

Çin yükselen yıldız. Buradaki işletme programları da hayli revaçta.
Bugün birçok ekonomist ve politikacı önümüzdeki yüzyılda Doğu'nun ışığının parlayacağını söylerken, özellikle Çin'deki işletme okullarına duyulan ilgi, bunun doğru olabileceğinin göstergesi. Çin'in işletme okulları, CEIBS, Hong Kong UST Business School, CUHK Business School, University of Hong Kong ve Peking University Guanghua, Financial Times'in 2012'deki en iyi MBA okulları listesine girmeyi başardı. Amerika'daki MBA programlarına oranla çok daha düşük maliyetli olan bu MBA programlarının avantajlarını Çin'de MBA'ni yapmayı düşünen okurlarımız için yazdık.

  • Çin'de okumak daha düşük maliyetli.
Amerika'daki prestijli MBA programlarının maliyetleri $100,000'ı bulabilirken, Çin'deki BiMBA programının senelik maliyeti $30,000. Bu Batılı öğrenciler için bu programların büyük bir avantajı.
  • Çin'de iş olanakları, Amerika'dakine göre hızla artmakta.
Ekonomistler boşuna Çin yükselmede demiyor. İşe alma oranı gelecek çeyrekte Amerikan şirketlerinde %49'larda olacakken, Çin şirketlerinde %71'lere çıkmış durumda. Örneğin, CEIBS için 450 şirket 1.500den fazla iş ilanı koydu. Bu durumda programın o seneki 184 mezunun her birine neredeyse 7-8 iş olanağı düşüyordu.
  • İş dünyasından Çinli tanıdıklarınız artar.
İşletme okuluna gidiyorsanız, aklınızdaki tek opsiyon Çin'de bir şirkette işe girmek olmayabilir. Belki de daha sonra kendi işinizi kurmayı planlıyorsunuzdur. Çin'de işletme okuluna gitmenin bir diğer avantajı da hem Çinli kontaktlar elde edersiniz, hem de Çinliler'le nasıl iletişim kurulacağını daha iyi öğrenirsiniz. Örneğin, Çinliler iş hayatında Amerikalılar kadar açık sözlü ve direkt olmuyorlar. Kültürel olarak onları rahatsız eden olayları örtbas etme veya indirekt ifade etme huyları var. Bunlar iş için iletişim içindeyken öğrenilmesi ve dikkat edilmesi gereken önemli hususlar.

  • Sınıflar farklı kültürlerden daha çok insanı barındırıyor.
Çin'deki işletme okullarında sınıfların %60lık çoğunluğunu Çinli öğrenciler oluşturuyor. Ancak HKUST Business School'un yaratıcı direktörü Chris Tsang, genel olarak her bir sınıfta 28 farklı milletten öğrencinin olduğunu belirtiyor.

  • Derslerde Çin marketinin konu alındığı olgu çalışmaları (case-studies) inceleniyor.
Ve bu dersler Amerika'da en prestijli üniversitelerden mezun ziyaretçi profesörler tarafından öğretiliyor.
Çin'in başkenti Shanghai dolu dolu, heyecanlı bir şehir.

  •   Çin'de yaşam maliyetleri daha düşük. 
Amerika'da ev kirası, yemek ve ev için diğer masraflar derken, okul parasıyla beraber yüklüce bir borca girebilirsiniz. Çin'de ise kiralar ve diğer yaşam maliyetleri daha düşük. Ayrıca Çin'in yemekleri çok ucuz fiyata çok da lezzetli. Ancak diğer kuzinlerden yemek isterseniz, fiyatlar çok yükseklere çıkıyor.

  • Çince bilmek önemli.
Hayatta kalabilmeniz için İngilizce eğitimli bir okulda eğitim görüyor olsanız da Çince bilmek önemli. En azından yemek sipariş edebilmeli ve yol sorabilip anlayabilmelisiniz. Bu yüzden çoğu öğrenci eğitimleri sırasında üniversitelerinde veya başka dil programlarında Çincelerini geliştiriyorlar.

Çin'de okumakla ilgili sorularınız varsa, ve bu konuda yardım almak istiyorsanız lütfen sorularınızı yorumlarda bırakın.

 




Tuesday, June 12, 2012

Optimal Akılsal Sağlığa Ulaşmak İçin 3 Egzersiz

Vücut sağlığının akıl sağlığına katkıda bulunduğunu sık sık duyduk. Düzenli egzersiz kan dolaşımını harekete geçirip beynimizde yeni sinirsel bağlantılar oluşmasını sağlıyor. Ancak vücut egzersizi dışında beynimizi de egzersize tabi tutmamız lazım. Önerim Sudoku, bulmaca çözün, zeka geliştiren oyunlar oynayın değil kesinlikle. Psikologlar buna beyin egzersizleri adını vermiş olsa, bu beyin egzersizleri daha çok beyni soyut olarak çalıştırıyor.

Olumluluk: Hep bir espri yapılır, ¨Kendi kendine konuşan delidir¨ diye. Ancak kendi kendine konuşmak şizofren hastalarında bir semptom olarak gözükse de, bunu yapmanın akıl sağlığı yerinde kişiler için pozitif bir etkisi var. Kendi kendine sesli olsun, sessiz olsun konuşan insanlar kendilerini motive edecek sözler söylediklerinde pozitif işler yapmaya yönelirler. İlginç bir şekilde, nörolojik araştırmalar da kendini motive eden insanların beyinde spesifik sinirsel yolları harekete geçirerek kişide özgüven ve mutluluğu artırdığını bulmuşlar. Örneğin, kendi kendinize: ¨Hata yapsam da iyi bir insanım.¨ ¨İşler ters gitse de ben kendime güveniyorum sonunda iyi bir sonuca varacağım.¨ gibi şeyler söylemek ruh halinizi iyileştirir ve kendinize güveninizi artırır.

Hayalinde Canlandırma: Hayalde canlandırma insanlarda dominant olmayan sağ beyni çalıştırarak kişide kendine güveni, optimizmi ve verimli çalışmayı tetikliyor.


En etkili hayalde canlandırma teknikleri kendinizi hedeflediğiniz birşeyi başarırken düşünmek (Örneğin, vermek istediğiniz 6 kiloyu vermişsiniz ve sahilde dolaşıyorsunuz.); hedeflediğiniz şey için gerekli adımları attığınızı hayalinizde canlandırmak (Örneğin, 6 kiloyu vermek için düzenli spor yaptığınızı ve ter attığınızı hayal etmek); ve dinlenme imgeleri (yazın güzel bir günde sahilde dinlendiğinizi hayal ediyorsunuz.)

Dinlenme: İnsanlar yüzyıllardan beri çeşitli dinlenme şekilleriyle (meditasyon, yoga, başka ritüeller) düşünsel dünyalarını kontrol altına alıp, fiziki dünyalarına hükmediyorlar. (Örneğin, kaslarını gevşetme, sinir sisteminin tepkiselliğini azaltma.)

Çok sık kullanılan dinlenme yöntemlerinden biri kas sıkma ve gevşetme. Örneğin, uyuyamayan kişilere tavsiye edilen bir yöntem bu. Elleri yumruk şeklinde sıkıp sonra bırakma, tekrar edildiğinde genel olarak kasların gevşemesine yardımcı oluyor. Diğer uzun süre denemelerden sonra başarıyla sonuçlanan dinlenme yöntemleri ise meditasyon, kendini hipnoz etme ve biyolojik geri bildirim. Uzmanlarla üstünde çalışıldığında bu yöntemlerin de kişilerin sağlığına ve mutluluğuna büyük katkıda bulunduğu araştırmalarla kanıtlanmış.

Son Not: İyi düşün, iyi davran, iyi hisset, iyi ol!

Monday, June 11, 2012

Uzlaşmacılığı Unutun!

İnsanların olduğu yerde, mücadele de olacaktır. Güçlünün egemenliği. Survival of the fittest. Kaybedenler ve kazananlar. Hayat oyunun gerçeği.

Çatışma çözümlemesi (conflict resolution):

Çatışmalar aşağıdakilerden biri olduğunda kısa süreli çözülür:
  • Siz domine edersiniz.
  • Siz beyaz bayrak çıkarırsınız.
  • Ya da işbirliği yapalım dersiniz.
Uzlaşmayı unutun.
Çoğumuz uzlaşmaya inanırız. Ancak uzlaşma ve harmoni iki taraf da aynı amaca yöneliyorsa gerçekleşebilecek birşeydir. Ama gerçekte, amaçları çakışan iki taraf için uzlaşma yaratmak son derece zor birşeydir.
Örneğin:  AKP vs. CHP, Galatasaraylılar vs. Fenerbahçeliler, Wall Street vs. 99%

Gerçek uzlaşma benzer düşünürler arasında gerçekleşecek birşeydir. Uzlaşmanın iş ve politika dünyasında her ne kadar önemli olduğu bize defalarca söylenmiş olsa da, uzlaşma çoğu zaman iki taraf için de bir ''win-win'' durumu oluşturmaz. Uzlaşma, genelde aslan payını karşınızdakinin alması için sizin dizleriniz önünüde çökmeniz gibi bir durumu gerektirir. Uzlaşma üzerine gösterilen birkaç araştırma, kadınların erkeklerden çok daha az oranda uzlaşmayı 'kaybetme' olarak görmediğini gösteriyor. Dolayısıyla uzlaşmayı unutun.

Domine edin.
Domine etmek istediğinizi elde etmek için insanlara acımasız davranmak değildir. Domine etmeniz gereken, başkaları değil kendinizin negatif duygularıdır. Domine etmenin sırrı şudur: Kendi kötü hislerini ve kızgınlığını domine eden çatışmayı kazanır.

Kötü hislerin farkına varmak nasıl bir güç savaşını kazanmamıza yardımcı olur ki? diye sorabilirsiniz.

Aklınıza daha önce bir kavga sebebini getirin. Örneğin, ailenizden birinin size karşı biraz daha anlayışlı olmasını istiyorsunuz. Bu konuyu ona açtığınızda tepkisiyle karşılaştınız ve birbirinize gittikçe sesinizi yükselttiniz. Sonunda bittiğinde ne istediğinizi elde ettiniz, ne de karşınızdakine derdinizi anlatabildiniz. Bir dahaki sefere kazanmak için negatif hislerinizi kontrol edin.

Aman içgüdüsel hislerinize kapılıp, bu goriller gibi kendinizi kaybetmeyin.
  • Öncelikle iki tarafın ping pong oynar gibi kendi fikirlerini belirttiği ''Benim fikirlerim daha önemli!'' savaşına son verin. Bunu kırabildiğinizde o anki etkileşiminizi kontrol edebileceksiniz.
  • Diğer taraf sinirli olsa bile siz sakin ve kendinize hakim olun.
  • Bu noktada siz kazanmaya başlarsınız çünkü karşı taraf ya sizin gibi kendini sakinleştirme durumunda kalacak ya da negatif hislerini dökmeye devam edecektir.
  • İnsanlar genelde atışmada bulunamadıklarını farkettikleri anda bağırıp çağırmayı bırakırlar.
  • Kendinizi 'savaş-ya-da-kaç' hormonlarından korursunuz.
Bir kavga anında insan nasıl kötü hislerini kontrol altına alır?
  • Bir durun ve düşünün: Bu durumu en az hasarla kontrolüm altına nasıl alabilirim?
  • Bir çatışma anında her zaman sinirlerinize hakim olmaya çalışın. Üstünlüğün sükunetten geldiğine inanın.
İnsanlar doğaları gereği bir kavgada üste çıkmak isterler. Ama kavgayı sözel bir dalaşa getirmeden de üstünlüğünüzü kanıtlamanın yolu, kötü duygularınıza hakim olup durumu yönetebilmekten geçer.

Thursday, June 7, 2012

Gelecek Sene Üniversiteye Gitmeyen Genç Ünlüler

Henüz 18 yaşında bir dizinin tek bir bölüm çekimi için $300.000 dolar ücret alsaydınız, bunu bırakıp üniversiteye gider miydiniz? Amerika'da birçok ünlü bu soruyla karşı karşıya, ve bir çoğu okula gitmemeyi seçiyor. Two & A Half Men oyuncusu Angus T. Jones üniversiteye gitmek istediği halde işini bırakmayıp gitmeyenlerden.

Bir de ünlü olmalarına rağmen yine de üniversiteye giden ünlüler var. Harry Potter'ın Hermione'si Emma Watson bu ünlülerden biri. Ancak Watson da 1.5 senelik eğitim hayatından sonra okula biraz ara verip Harry Potter serisinin reklam işleriyle uğraşacağını açıkladı. Ünlü biri olarak üniversiteye gitmek de kolay birşey değil. Emma Watson Brown Üniversitesi'ndeyken belki paparazziler peşinde değildi, ama sınıf arkadaşlarının herbiri magazin habercisi gibi fotoğraflarını çekip Internet'e sızdırıyorlardı. Hatta Emma Watson bir röportajında okulda üstüne gelindiğini ve normal bir insan gibi davranılmadığı için çok zorlandığını açıklamıştı. Belki Emma Watson'ın okula ara vermesinde bu olaylar etkili olmuştur.

Biz şimdi, üniversiteye gitmeyen genç ünlüler listesine bir göz atalım:













Friday, June 1, 2012

Stanford Business School'a En Çok Öğrenci Yollayan Okullar


Eğer Amerika'da bir üniversitenin işletme okuluna başvuruyorsanız, ve siz aynı okuldan mezunsanız girme şansınız çok daha yüksek. Bu Türkiye'deki üniversitelerin lisansütü programları için de geçerli. Stanford Business School, bugün dünyanın her yerinden bir çok öğrencinin en çok tercih ettiği lisansüstü işletme programını (MBA) sunuyor.

Stanford Graduate School of Business'ın 2013 senesi öğrencilerine baktığımızda, Stanford Üniversitesi mezunlarının 397 öğrencinin 30'unu oluşturduğunu görüyoruz. Bu 2013 sınıfının %7.4lük bir oranını oluşturuyor. Öğrencilerin geri kalanı ise çoğunlukla Ivy-League elit üniversitelerinden.

Stanford Graduate School of Business 2013 senesi öğrencilerinin,
UPenn mezunları, %6.3 lük bir oranını
Yale mezunları, %5.9 luk bir oranını
Harvard mezunları, %5.2 lik bir oranını
University of Virgina mezunları ise %3 lük bir oranı oluşturarak Stanford Business School'a en çok öğrenci yollayan okullar listesine giriyorlar.

Amerika dışındaki üniversitelerden ise, The Indian Institute of Technology, Peking University ve The New Economic School in Russia, the University of Cambridge ve the University of New South Wales bulunuyor. Maalesef henüz hiçbir Türk üniversitesi Stanford'a en çok öğrenci yollayan okullar arasında değil.

Stanford Graduate School of Business'a en çok öğrenci yollayan okulların tam listesini görmek için bu linke tıklayın.

Thursday, May 31, 2012

Sheryl Sandberg Harvard Business School'un Mezuniyetinde Konuşma Yaptı

Sheryl Sandberg Harvard Business School'dan 1995'te mezun oldu.
Facebook'un Chief Operating Officer'ı (COO), Sheryl Sandberg, kendisin de mezun olduğu Harvard Business School'un bu seneki mezuniyet töreninde bir konuşma yaptı. Kendi kariyer geçmişinden ve kadınların yöneticilik pozisyonlarında karşılaştığı sorunlardan bahseden Sandberg, gerçekçi ve esprili konuşmasıyla öğrencilere yol gösterdi.

Bugün Silikon Vadisi milyarderleri arasında gösterilen Sandberg, daha önce Google'da da yöneticilik yaptı. Konuşmasında Google'ın henüz sistematik bir yapılandırmaya geçmeden kendisinin yöneticilik pozisyonuna getirilmesini öncesinde tedirginlikle karşıladığını, ancak CEO Eric Schmidt'in, ''Sen şu anda çok büyüyecek bir şirkete giriyorsun, bu füzeyi kaçırma.'' demesiyle kafasındaki kariyer konseptini değiştiren Sandberg, öğrencilere şu öğüdü verdi: ''Geleneksel olarak merdiven gibi basamak basamak çıkılan kariyer fikri artık değişmeli, artık bir çok füze var, füzeleri kaçırmayın.'' dedi.

Sandberg aynı zamanda Harvard Business School'da yaşadıklarından da örnek verdi. ''O senelerde 90 kişinin aynı anda Internet'te birbiriyle iletişim kurması imkansız gibi birşeydi. Biz bunu Harvard'ın işletme okulunda online ders platformu yaratmaya çalıştığımızda yaşadık... Bugün ise milyonlarca insan aynı anda fikir belirtebiliyor. İletişim büyük bir hız kazandı. Facebook, twitter veya bir cep telefonunuz varsa herhangi bir konuda fikir belirtebilirsiniz.'' Sandberg bu iletişim kolaylığının hiyerarşik yapıları zayıflattığını da söyledi. Ancak Sandberg halen yeni çağ şirketlerinde hiyerarşik yapının daha az da olsa olduğunu ve bunu kırmanın yöneticilerin bir sorumluluğu olduğunu belirtti.

Sandberg konuşmasında iletişim çağının insan hayatına etkilerinden de bahsetti.
İki çocuğu olan Sandberg, kadınların şirketlerde en yüksek pozisyonlara gelememesini bir problem olarak altını çiziyor. Geçtiğimiz aylarda çocuklarıyla yemek yemek için işten 5'te çıkmasının büyük haber olmasını şaşkınlıkla karşılayan Sandberg şunu belirtti: ''Bu demektir ki kadınların yöneticilik pozisyonlarında olması halen alışık olmadığımız birşey. Bu yönde sadece sözler verilmemeli, kadınlar gerçekten de daha öne geçebilmeli.''

Sheryl Sandberg'ün 1995'te mezun olduğu Harvard İşletme Okulu, US News'un sıralamasında en üst sırayı Stanford'ın İşletme Okulu ile paylaşıyor. Harvard İşletme Okulu'nun ünlü mezunları arasında, şu anda Amerika'daki başkanlık yarışında Obama'nın rakibi olan Mitt Romney, ve bu sene mezun olan eski top-model ve Bankable Productions'ın sahibi Tyra Banks bulunuyor.

Wednesday, May 23, 2012

Türk'ün Kapitalizmle İmtihanı

Bugünkü yazım kişisel bir gözlemle ilgili. Daha birkaç sene öncesine kadar daha yavaş seyreden günlük hayatımızın, bugün neredeyse New York sokaklarındakilerle boy ölçüşmesiyle.

Dün gün içinde Nişantaşı'na ablamın düğünü için elbise bakmaya çıktım. Tabii sık sık dışarı çıkıyorum ama dün Türk insanının hayatının Starbucks kültürüne  adapte olduğunu resmen farkettim. Biz Türkler daha çok çekirdek çıtlatma kültüründendik eskiden. Yanımızdaki insana, ''Al da zaman geçsin biraz.'' diye ayçiçeği çekirdeği paketimizi uzatır bizimle çıtlatmasını önerirdik. Ama şimdi tekli sıralar halinde 'double espresso non-fat latte'lerimizi ısmarlıyoruz, sırada beklerken sinirleniyoruz. Kahveleri hazırlayan ve siparişimizi alan kişilerin bunları 'bir an önce' yapmasını istiyoruz; yoksa işimize geç kalacağımızdan huzursuzlanıyoruz.

Ülkeler, ırklar değişse de, günlük hayatı yöneten markalar değişmiyor.

Sonunda karar verip elbisemi satın alırken satış görevlisi hanım bir an önce bilgilerimi alıp, faturamı kesip, yukarıda onun yardımını bekleyen müşterilere bakmak istiyor. Yukarıdaki her kişi mağaza için  daha fazla kar getirebilir, ve onun da mağaza içinde yükselmesine bir adım yaklaştırabilir. Bir kişiyi ikna edebildin mi almaya, ondan sonra sıra diğerlerinde. Zamanında annem bir mağazaya girdi mi 3 saat çıkmazdı. Alışveriş tutkusundan değil. Koltukta oturur, çayını içer, satış görevlisiyle muhabbet eder, bir o bedeni bir bu bedeni dener, öyle zaman geçirirdi. Tabii ben yanında bunalırdım çoğunlukla, ama annem pahalı birşey alacaksa kararını mağazanın içinde düşüne düşüne, tarta tarta verebilirdi. Bugün ise mağazalarda size birşey satmak için ağzınızın içine bakan, sizi her türlü yolla ikna etmeye çalışan ve bu sabırsızlığını dile getirmese de hal ve tavrıyla size yansıtan satış görevlileri var. Ben elbisemi satın alırken yanımda son derece şık bir hanım 4 parça bluza 2 milyar para ödediği alışverişini ister istemez kredi kartında ikiye böldürdü. Kasadaki hanım, ''Taksit ister misiniz?'' diye sorduğunda umursamaz bir tavırla ''Zaten ikiye bölmüyor musunuz? Neyse, tamam.'' diye büyük ihtimalle üretim masrafı ödediği ücretin %1'i olan ve hayatında en fazla 5 kez giyeceği kıyafetleri alıp çıktı.

Ama Türk'ün kapitalizmle imtihanında tabii Türklere mahsus engeller de var. Bir yandan herşey hızlanırken, bir yandan trafik ''Hayır, zamanında yetişemezsin istediğin yere'' diye inat ediyor. Tabii, emekçi sınıfı işlerine vaktinde ulaştıracak imkanlar Metro ve Metrobüs ağıyla sunuluyor. Ama yine de, özellikle İstanbul'da günlük hayata bir belirsizlik hakim. Bir bakıyorsun bir gün Metrobüsler bozulup yolda kalabiliyor, bir bakıyorsun öteki gün köprünün çivileri yerinden çıkıp saatlerce trafiğin kitlenmesine sebep oluyor. ''Aman dünyanın çivisi çıkacağına, köprünün çivileri çıksın.'' diyorsanız, siz de bu sadece para kazanma odaklı gidişin insanların hayatından birşeyler kaybettirdiğinin farkındasınızdır. Haftasonları kırlar ve şehirden uzak yerler yerine alışveriş merkezleri tıklım tıklım doluyorsa, insanlar bu sabah kalk-işe git-yemek ye-uyu döngüsünü artık yadırgamamaya başlıyorsa, patronumuzun, müşterimizin memnuniyeti ailemiz ve arkadaşlarımızınkinin önüne geçiyorsa birşeyler yanlış gidiyor demektir. Bu döngünün bir parçası olmamak için farkındalığa sahip olmak ve dini kuralları hayatımızın bir parçası yapmak birer çözüm. Günün sonunda televizyon karşısında beyin eriteceğimize bir kitaptan 10 sayfa okumak bile günlük hayatımıza renk katabilecek birşey. Unutmamak gerek ki, insanın sağlığına en çok zarar veren faktörlerden biri bu bitmez koşturmaca. Bugün psikologlar yüksek stresin ve endişenin, düzenli sigara içmekten veya yüksek kolesterolden bile zararlı olduğunu söylüyorlar. Türkler aslında bu sorunun teşhisini yüzyıllar önce yapmış ve güzel bir atasözüyle özetlemiş: ''Ağacı kurt, insanı dert bitirir.''

Tabii ki hepimiz bu koşturmacanın içindeyiz. İstesek de istemesek de, sabah kalkıp okula veya işe gitmek zorundayız. İşimizde gücümüzde verimli olmak için belki sabah kahvemizi de Starbucks'tan içeceğiz, ama önemli olan o çekirdek çıtlattığımız ve güzel havanın, güneşin ve doğanın sessizce keyfine vardığımız ve hayatımızı gözden geçirdiğimiz günleri de unutmamak ve ihmal etmemek...

Amerika'nın En Pahalı Üniversiteleri

US News and World Report Ocak ayının başında 2011 senesinin Amerika'da en pahalı lisans programlarını sunan özel üniversitelerini sıraladı. Listenin başını çoğumuzun tahmin edeceği gibi Harvard, Yale, Princeton gibi üniversiteler çekmiyor. Hatta onlar ilk 10'da bile değiller. Ancak listenin birincisi tanıdık bir okul, New York'taki Columbia Üniversitesi. Columbia'yı gene New York eyaletindeki bir temel bilimler koleji olan Vassar Üniversitesi takip ediyor. 

Peki bu okullardan çıkan öğrenciler kredi batağında oluyor mu? US News and World Report'un araştırmasına göre hayır. Bu da bu okullara yüksek ücretleri karşılayabilen ailelerin çocuklarının gittiğini gösteriyor.

Dikkat çekilmesi gereken bir nokta bu rakamların sadece eğitim (tuition) parasını kapsadığı, yani yurt, kitap ve sağlık sigortası masraflarını karşılamadığı. Bunlar eklenince senelik ücret $60,000 a kadar varıyor. Amerika'da özel üniversiteler dışında, daha düşük ücretli eyalet üniversiteleri de var. Ancak eyalet üniversitelerinin çoğu son yıllarda düşük eğitim ücretlerini sadece Amerikalı öğrencilere uygulamaya başladı. Yurtdışından gelen öğrenciler ise Amerikalı öğrencilerden $10,000-$15,000 daha yüksek eğitim ücreti ödemek zorunda.

US News and World Report'un hazırladığı Amerika'nın en pahalı özel üniversiteleri listesine bir göz atalım:

1. Columbia Üniversitesi (NY) $45,290, US News Sıralaması: 4



















2. Vassar Koleji (NY) $44,705, US News Sıralaması: 14

















3. Trinity Koleji (CT) $44,070, US News Sıralaması: 37


















4. St. John's Koleji (MD) $44,045, US News Sıralaması: 139

5. Connecticut Koleji (CT) $43,990, US News Sıralaması: 37
 6. Bucknell Üniversitesi (PA) $43,866, US News Sıralaması: 29
7. Bard Koleji, Simon's Rock (MA) $43,840, US News Sıralaması: 15
8. Wesleyan Üniversitesi (CT) $43,674, US News Sıralaması: 12
9. Tulane Üniversitesi (LA) $43,434, US News Sıralaması: 50
10. Carnegie Melon Üniversitesi (PA) $43,396, US News Sıralaması: 23

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

paylaşın :)

Get widget